Kabak
Ulu bir çınar ağacının yanında, bir kabak filizi boy göstermiş. Bahar ilerledikçe, bitki, çınar ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurların ve güneşin etkisiyle müthiş hızla büyümüş ve neredeyse çınar ağacıyla aynı boya gelmiş.
Bir gün dayanamayıp sormuş çınara: “Sen kaç ayda bu hale geldin ağaç?” “82 yılda” demiş çınar. “82 yılda mı?” diye gülmüş ve çiçeklerini sallamış kabak, “Ben neredeyse 2 ayda seninle aynı boya geldim bak!” “Doğru” demiş ağaç, “Doğru.” Günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgarları başladığında kabak önce üşümeye, sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış. Sormuş endişeyle çınara: “Neler oluyor bana ağaç?” “Ölüyorsun” demiş çınar. “Niçin?” demiş kabak. Çınar fısıltıyla konuşmuş, “Benim seksen iki yılda geldiğim yere sen iki ayda gelmeye çalıştığın için.”
Ulu bir çınar ağacının yanında, bir kabak filizi boy göstermiş. Bahar ilerledikçe, bitki, çınar ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurların ve güneşin etkisiyle müthiş hızla büyümüş ve neredeyse çınar ağacıyla aynı boya gelmiş.
Bir gün dayanamayıp sormuş çınara: “Sen kaç ayda bu hale geldin ağaç?” “82 yılda” demiş çınar. “82 yılda mı?” diye gülmüş ve çiçeklerini sallamış kabak, “Ben neredeyse 2 ayda seninle aynı boya geldim bak!” “Doğru” demiş ağaç, “Doğru.” Günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgarları başladığında kabak önce üşümeye, sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış. Sormuş endişeyle çınara: “Neler oluyor bana ağaç?” “Ölüyorsun” demiş çınar. “Niçin?” demiş kabak. Çınar fısıltıyla konuşmuş, “Benim seksen iki yılda geldiğim yere sen iki ayda gelmeye çalıştığın için.”