RAHIP BAHIRA
Abdulmuttalib'in mallari hayatinin son döneminde oldukça azalmisti, ölümünden sonra ogullarina sadece çok küçük bir miras biakmisti. Ogullarindan bazilari, özellikle Ebu Leheb olarak taninan Abdu'l Uzza, kendiliklerinden zengin olmuslardi. Fakat Ebu Talib fakirdi. Bu nedenle yegeni kendisini, yasamini kazanmak için elinden geleni yapmaya zorunlu hissediyordu. Yasamini keçi ve koyunlara çobanlik ederek kazaniyordu ve gün geçtikçe Mekke'nin üstündeki tepelerde veya ötesindeki ovalarda yalniz geçirdigi günler artiyordu. Buna ragmen amcasi onu bazen beraberinde yolculuga götürüyordu. Bunlardan birinde, Muhammed (S.A.V.) dokuz, bir görüse göre de oniki yasindayken bir ticaret kervaniyla Suriye'ye kadar gitti. Busra'da, Mekke kervaninin her zamanki konak yerlerinden birinde, içinde nesilden nesile bir hristiyan rahibin yasadigi bir hücre vardi. Biri öldügünde, digeri onun yerini aliyor ve eski el yazmalarini da içeren manastirdaki bütün esyaya varis oluyordu. Bu el yamalarindan birinde Araplara bir peygamber gelecegi kayitliydi. Manastirda yasayan Rahip Bahira bu kitaplarin hepsinden haberdardi. Bu konuyla ilgilenmesinin asil sebebi ise Varaka gibi onun da peygamberin kendi yasam süresi içinde gelecegine inanmasiydi.
Bahira, Mekke kervaninin manastirdan pek uzak olmayan konak yerinde konakladigini bir çok defa görmüstü. Fakat bu sefer daha önce hiç karsilasmadigi bir seyle karsilasti ve dona kaldi: alçak ve küçük bir bulut onlarin üstünde yavas yavas ilerliyor ve sürekli yolculardan bir veya ikisi ile günesin arasinda yer aliyordu. Büyük bir ilgiyle onlarin yaklasmasini izledi. Birden ilgisi saskinliga dönüstü. Çünkü konakladiklari anda bulut hareket etmeyi durdurdu ve altinda gölgelendikleri agacin üstünde sabit olarak kaldi. Agaç ise dallarini asagiya indirerek onlarin iki kat gölgede olmalarni sagliyordu. Bahira böyle bir mucizenin öneml oldugunu biliyordu. Sadece yüce bir sahsiyetin varligi bu olayi açiklayabilirdi ve aniden beklenen peygamber aklina geldi.
Manastira kisa bir süre önce büyük miktarda yiyecek gelmisti, elindekilerin hepsini birlestirerek kervana söyle bir haber gönderdi: "Ey Kureysliler! Sizin için yiyecekler hazirladim ve buraya gelmenizi istiyorum. Yasli-genç, köle-hür hepinizi davet ediyorum."
Bunun üzerine hepsi manastira geldiler, fakat Bahira'nin tembihlerine ragmen Muhammed (S.A.V.)'i develerin ve yüklerin yaninda gözcü olarak biraktilar. Bahira oradakiler içinde kitapta tarif edilene benzer bir yüz göremeyince eksikligi farketti. "Ey Kureysliler! Geride kimse kalmadigindan emin misiniz?" diye sordu. "Baska kimse kalmadi" dediler, "sadece en küçügümüz olan bir erkek çocuk kaldiç" Bahira "Ona öyle davranmayin, onu da çagirin; bizimle beraber yemekte bulunsun" dedi. Sonra çocugu yemege çagirdilar.
Çocugun yüzüne bir kez bakmak Bahira için bu mucizeleri açiklamaya yetti. Yemek boyunca onu dikkatle incelediginde yüz ve vücut özelliklerinin kendi kitabinda anlatilanlara ne denli yakin oldugunu gözledi. Yemekten sonra rahip bu genç misafirin yanina gitti ve ona yasam sekli, uykulari ve genel konulardaki tavirlariyla ilgili bazi seyler sordu. Çocuk ona bu konularda ayrintili cevaplar verdi; çünkü adam saygidegerdi, sorular ise saygili ve hürmetkarca soruluyordu. Hatta rahip sirtina bakmak istediginde, gömlegini siyirmakta tereddüt etmedi. Bahira zaten kesinlikle onun peygamber oldugu kanaatindeydi. Bir de sirtindaki iki kürek kemigi arasinda, kitabinda anlatilan yerde peygamberlik mührünü görünce tüm süpheleri silindi. Bahira Ebu Talib'e döndü ve "Bu çocukla akrabalik dereceniz nedir?" diye sordu. Ebu Talib "Oglumdur" dedi. Rahip, "Oglunuz degil, bu çocugun babasi sag olamaz" dedi. Ebu Talib "Kardesimin ogludur" dedi. "Peki babasina ne oldu?" dedi rahip. Öteki "Daha annesi ona hamileyken öldü" dedi. "Iste bu dogru" dedi Bahira, "Kardesinin oglunu ülkene geri götür ve onu yahudilerden koru. Çünkü benim bildigimi onlar da bilirler ve görürlerse ona kötülük yaparlar. Kardesinin oglunun geleceginde büyük seyler gizli."
''ARKADAŞLAR BEN BUGÜN SAMANYOLU TV NİN AYNA PROGRAMINI SEYRETTİM SURİYEYİ TANITIRKEN BU KONU VE BU OLAYIN GEÇDİGİ YERİ GÖSTERDİ.İBRETLE BİRAZDA ÜZÜLEREK SEYRETTİM.ÇÜNKÜ ORDAKİ KİLİSE TAVANI TAMMEN ÇÖKMÜŞ TARİHİ BİR MİRAS İÇLER ACISI HALİNE ÜZÜLDÜM, ŞAHSIM OLARAK SURİYE DEVLETİ BU KONUDA ÇOK DUYARSIZ OLDUGUNU DÜŞÜNDÜM.ORDA AZ İLERDEKİ RESÜLÜMÜZÜ TAKİP EDEN BULUTUN VE KONAKLADIGI YER OLARAK KABUL EDİLEN MEVKİYE BİR CAMİİ YAPILMIŞ ORASI KULLANILIYOR HALİ KULLANIMI İSE DAHA BİR VAHİM YANİ TARİHİ BİR AYMAZLIK İÇİNDE SURİYE. BU KONUYU İŞLEDİGİ İÇİNDE SAMANYOLU TV SİNE ŞÜKRAN DUYDUM.AYRICA KENDİMCE FORUMA BU TARİHİ KONUYU VE TESPİTİMİ EKLEMEYİ UYGUN BULDUM!!'' SAYGILARIMLA.
Abdulmuttalib'in mallari hayatinin son döneminde oldukça azalmisti, ölümünden sonra ogullarina sadece çok küçük bir miras biakmisti. Ogullarindan bazilari, özellikle Ebu Leheb olarak taninan Abdu'l Uzza, kendiliklerinden zengin olmuslardi. Fakat Ebu Talib fakirdi. Bu nedenle yegeni kendisini, yasamini kazanmak için elinden geleni yapmaya zorunlu hissediyordu. Yasamini keçi ve koyunlara çobanlik ederek kazaniyordu ve gün geçtikçe Mekke'nin üstündeki tepelerde veya ötesindeki ovalarda yalniz geçirdigi günler artiyordu. Buna ragmen amcasi onu bazen beraberinde yolculuga götürüyordu. Bunlardan birinde, Muhammed (S.A.V.) dokuz, bir görüse göre de oniki yasindayken bir ticaret kervaniyla Suriye'ye kadar gitti. Busra'da, Mekke kervaninin her zamanki konak yerlerinden birinde, içinde nesilden nesile bir hristiyan rahibin yasadigi bir hücre vardi. Biri öldügünde, digeri onun yerini aliyor ve eski el yazmalarini da içeren manastirdaki bütün esyaya varis oluyordu. Bu el yamalarindan birinde Araplara bir peygamber gelecegi kayitliydi. Manastirda yasayan Rahip Bahira bu kitaplarin hepsinden haberdardi. Bu konuyla ilgilenmesinin asil sebebi ise Varaka gibi onun da peygamberin kendi yasam süresi içinde gelecegine inanmasiydi.
Bahira, Mekke kervaninin manastirdan pek uzak olmayan konak yerinde konakladigini bir çok defa görmüstü. Fakat bu sefer daha önce hiç karsilasmadigi bir seyle karsilasti ve dona kaldi: alçak ve küçük bir bulut onlarin üstünde yavas yavas ilerliyor ve sürekli yolculardan bir veya ikisi ile günesin arasinda yer aliyordu. Büyük bir ilgiyle onlarin yaklasmasini izledi. Birden ilgisi saskinliga dönüstü. Çünkü konakladiklari anda bulut hareket etmeyi durdurdu ve altinda gölgelendikleri agacin üstünde sabit olarak kaldi. Agaç ise dallarini asagiya indirerek onlarin iki kat gölgede olmalarni sagliyordu. Bahira böyle bir mucizenin öneml oldugunu biliyordu. Sadece yüce bir sahsiyetin varligi bu olayi açiklayabilirdi ve aniden beklenen peygamber aklina geldi.
Manastira kisa bir süre önce büyük miktarda yiyecek gelmisti, elindekilerin hepsini birlestirerek kervana söyle bir haber gönderdi: "Ey Kureysliler! Sizin için yiyecekler hazirladim ve buraya gelmenizi istiyorum. Yasli-genç, köle-hür hepinizi davet ediyorum."
Bunun üzerine hepsi manastira geldiler, fakat Bahira'nin tembihlerine ragmen Muhammed (S.A.V.)'i develerin ve yüklerin yaninda gözcü olarak biraktilar. Bahira oradakiler içinde kitapta tarif edilene benzer bir yüz göremeyince eksikligi farketti. "Ey Kureysliler! Geride kimse kalmadigindan emin misiniz?" diye sordu. "Baska kimse kalmadi" dediler, "sadece en küçügümüz olan bir erkek çocuk kaldiç" Bahira "Ona öyle davranmayin, onu da çagirin; bizimle beraber yemekte bulunsun" dedi. Sonra çocugu yemege çagirdilar.
Çocugun yüzüne bir kez bakmak Bahira için bu mucizeleri açiklamaya yetti. Yemek boyunca onu dikkatle incelediginde yüz ve vücut özelliklerinin kendi kitabinda anlatilanlara ne denli yakin oldugunu gözledi. Yemekten sonra rahip bu genç misafirin yanina gitti ve ona yasam sekli, uykulari ve genel konulardaki tavirlariyla ilgili bazi seyler sordu. Çocuk ona bu konularda ayrintili cevaplar verdi; çünkü adam saygidegerdi, sorular ise saygili ve hürmetkarca soruluyordu. Hatta rahip sirtina bakmak istediginde, gömlegini siyirmakta tereddüt etmedi. Bahira zaten kesinlikle onun peygamber oldugu kanaatindeydi. Bir de sirtindaki iki kürek kemigi arasinda, kitabinda anlatilan yerde peygamberlik mührünü görünce tüm süpheleri silindi. Bahira Ebu Talib'e döndü ve "Bu çocukla akrabalik dereceniz nedir?" diye sordu. Ebu Talib "Oglumdur" dedi. Rahip, "Oglunuz degil, bu çocugun babasi sag olamaz" dedi. Ebu Talib "Kardesimin ogludur" dedi. "Peki babasina ne oldu?" dedi rahip. Öteki "Daha annesi ona hamileyken öldü" dedi. "Iste bu dogru" dedi Bahira, "Kardesinin oglunu ülkene geri götür ve onu yahudilerden koru. Çünkü benim bildigimi onlar da bilirler ve görürlerse ona kötülük yaparlar. Kardesinin oglunun geleceginde büyük seyler gizli."
''ARKADAŞLAR BEN BUGÜN SAMANYOLU TV NİN AYNA PROGRAMINI SEYRETTİM SURİYEYİ TANITIRKEN BU KONU VE BU OLAYIN GEÇDİGİ YERİ GÖSTERDİ.İBRETLE BİRAZDA ÜZÜLEREK SEYRETTİM.ÇÜNKÜ ORDAKİ KİLİSE TAVANI TAMMEN ÇÖKMÜŞ TARİHİ BİR MİRAS İÇLER ACISI HALİNE ÜZÜLDÜM, ŞAHSIM OLARAK SURİYE DEVLETİ BU KONUDA ÇOK DUYARSIZ OLDUGUNU DÜŞÜNDÜM.ORDA AZ İLERDEKİ RESÜLÜMÜZÜ TAKİP EDEN BULUTUN VE KONAKLADIGI YER OLARAK KABUL EDİLEN MEVKİYE BİR CAMİİ YAPILMIŞ ORASI KULLANILIYOR HALİ KULLANIMI İSE DAHA BİR VAHİM YANİ TARİHİ BİR AYMAZLIK İÇİNDE SURİYE. BU KONUYU İŞLEDİGİ İÇİNDE SAMANYOLU TV SİNE ŞÜKRAN DUYDUM.AYRICA KENDİMCE FORUMA BU TARİHİ KONUYU VE TESPİTİMİ EKLEMEYİ UYGUN BULDUM!!'' SAYGILARIMLA.